Adem BALKAYA
Âşık edebiyatının başlangıç yüzyılı olarak âşıkların hayatları ve şiirlerine dair bilgilerin elde edilmeye başlandığı 15-16. asırlar kabul edilir. Bu asırlardan sonra kendisine mahsus yetişme geleneği, belli icra şekilleri, müzik havaları, belli nazım biçimleri, belli nazım türleri olan sistemli bir geleneğin takip edilmesi bu algıyı doğurmaktadır. Ancak bilindiği gibi âşık edebiyatının kökeni Türk tarihinin en eski dönemlerine kadar uzanmasına rağmen elde yazılı örneklerin bulunmayışı önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Geçmişe ait yapılacak değerlendirme veya elde edilecek çıkarımlar genelde metinler üzerinden yapıldığından bu durum bütün bir edebiyat disiplini içerisinde geleneğe dair bilgiler edinme noktasında araştırmacılar için büyük bir eksikliktir. Hatta sözlü kültürde varlığını devam ettiren kimi eserlerin yazıya geçmiş olsalar bile aidiyetleriyle ilgili tartışmalar sürüp gitmektedir. Çoğu şiirin birkaç farklı âşığa ait olduğu veya ilk kez kimin yazıya geçtiği, geçirirken değiştirilip değiştirilmediği hala yapılan tartışmalar arasındadır. Bu çalışmada neredeyse ismi bilinen ilk divan şairinin dahi şiirlerine ulaşılabildiği halde âşıkların şiirlerini neden yazıya geçirmedikleri üzerine bazı tespitler yapılması amaçlanmıştır. Bu tespitler yapılırken halk bilim kuramları referans olarak kullanılmış, konu ile ilgili çalışmaları olan araştırmacıların da görüşlerine yer verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Yazı, Görme, İşitme, Söz, Âşık Şiiri