Abdurrahman GÜNEŞ
Sanat doğanın bir yansıması değil, doğanın eksik bıraktığını tamamlayan, evrendeki boşluğu dolduran, yaratımı olgunlaştıran ve nihai güzelliğine erdiren edimdir. Sanat taklit değil, taklidin tenkididir. Doğa DNA aracılığıyla sürekli kendini taklit eder. Sanat, bu taklit zincirini kıran düşüncedir. Sanat: göğün son rengi, yerin son şekli, çiçeğin son yaprağı, güneşin son ışığı, kelebeğin son kanadı, dağın son taşı, denizin son damlası, insanın son noktasıdır. Sanat, iktidara karşı mesafeli olmak durumundadır. Belki de bu yüzden “sanatın ve sanatçının konumladığı yer ana yollara uzaktır.” Foucault ’un bilgi bağlamında ortaya koyduğu özne-iktidar anlayışı sanatın değer dizgelerini yeniden sorgulama ihtiyacını gündeme getirmiştir. Özneni kurguladığı iktidar, iktidarın kurguladığı özne birbirini yaratırken kırılması neredeyse imkânsız bir denklem çıkar ortaya. Sanat bu denklemin neresinde durmaktadır? Sanatın bilgiyle, özneyle ve iktidarla olan ilişkisi sanatın da kurgulanmış bir iktidar sanatçının da kurgulanmış bir özne olma ihtimalini akıllara getirmektedir. Sanatı ve sanatçıyı kendi dinamikleri içinde değerlendirecek olursak dilin ve imgenin bir noktaya evrildiği her yeni eleştirinin kendi kurgusunu dayattığı görülmektedir. Aslında farkında olmadan bir ikinci, üçüncü, dördüncü… anayol ortaya çıkmakta hatta belki ilk anayol diğerlerine nazaran ıssızlaşmaktadır. Bu çalışma iktidarın diyalektiğini ontoloji ve sanat bağlamında irdeleme çabasını içermektedir.
Anahtar Kelimeler: Yaratım, bilgi, iktidar, sanat, anarşizm, faşizm, üretim