Robert ANHEGGER
(Çev. H. Sercan KOŞİK)
Günümüzde, Arap alfabesiyle yazılan Türkçe metinlerin genellikle transkripsiyonlu (Latin alfabesinde) olarak yazılması konusunda herkes hemfikirdir. Son yirmi yıldır Osmanlının 16. yüzyılı üzerine bir eğilim başlamıştır.1 Bu dönemde transkripsiyon problemleri ile alakalı olarak “Niçin transkripsiyon yapılmalı?2” diye soran bazı bilim adamları ortaya çıkmıştır. Ama cevap bana göre transkripsiyonun lehindedir, çünkü Sir Gerard Clauson’ın da dediği gibi, “editörün görevi çeşitli problemlere çözümler bulmak ve sorumluluğu okuyucuya yüklememektir.”3 Latin alfabesine uygun Türkçe metinlerin transkripsiyon problemleri uzun zaman tartışılmıştır.4 Sadece güncel konuşmaya mahsus transkripsiyon analizlerine uygun tekniklerin planlanması5 değil aynı zamanda Arap harflerinin transliterasyonu6 ile ilgili de çok fazla teklif göz önünde bulundurulmuştur. Encyclopedia of Islam’daki Arap harfli transliterasyon sistemleri, Türkçede gösterimi eksik olan art damak ünsüzü k (Köy, kâbil) gibi ünsüz ses birimleriyle Arapça’da olup da Türkçede bulunmayan ünsüz sesler arasında bir ayrıma gider. Çeşitli transliterasyon sistemlerinde (k - q; h - x), uzmanlar bu problemleri ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Zihinleri karıştıran imlâ ve fonoloji tehlikesi hep vardır.7 Türkiye Cumhuriyeti’nin, resmi olarak Latin alfabesini benimsemesinden bu yana neredeyse 60 yıl geçti. Osmanlıca metinlerin transkripsiyonunda Latin alfabesini veya duruma göre İslam Ansiklopedisi’nin editörleri tarafından oluşturulmuş olan transkripsiyon sistemini kullanan bilim adamları ve bilimsel dergilerin sayısının niçin giderek arttığını anlamak kolaydır. Bu bildiride söz konusu problemi taşıyan Osmanlı’nın son döneminden seçilmiş bulguları göstermek için bir giriş yapılacaktır.