Lauri HONKO
Çeviren: Çetin KOLKAYA
1981 yılının sonlarına doğru DanimarkalI, Finli, İzlandalI, Norveçli, İsveçli etnologlar ve halk bilimciler üç yılda bir düzenledikleri Kuzey Ülkeleri Konferansı'nda "gelenek" kavramının analitik değeri üzerine bir tartışma başlattılar (Honko and Laaksonen 1983: 233-49). Bu kavramın kültürel çalışmalarda uzun zamandır derin anlamıyla kullanılmadığı vurgulandı. Bu kavram üzerinde oluşan yeni eğilim sebeplerinden bir tanesi araştırma şartlarındaki somut değişikliklerdir. Örneğin, üzerinde çalışılan geleneksel toplumlardaki insanlar bu kavramı artık kendi kültürel miraslarıyla ilişkilendirmeye başlamadılar. Önceden sadece bilgilendirenlerin şimdilerde yardımcı araştırmacılara dönüştürülmesi "gelenek" kelimesinin bilimsel anlamda araştırılması ihtiyacını doğurdu. Konferansta bulunan etnologlar ve halk bilimciler bu kelimenin üç farklı anlamda kulanıldığı üzerinde hemfikirdiler. îlk olarak, "gelenek" kelime olarak devamlı bir süreçle bir kuşaktan diğerine aktarılan öğeler olarak tanımlanır. Bu ilk anlamı sözlüklerde sıklıkla rastlanılan günlük kullanımını yansıttığı için en az ilginç olanıdır. Aynı zamanda, bir şeyleri tetikleyici verimliliği olmadığından analitik gücü düşük olan bir tanımdır. İkinci anlamı ise "gelenek", farklı kültürlerden oluşan halk bilimine katkıda bulunan öğeler olarak tanımlanır; fakat bu ikinci anlam, "kültürün" ve "geleneğin" nasıl birbirleriyle ilgisi olduğu sorununu ortaya çıkardığı için biraz problemlidir. Gelenek, gelişi güzel toplanmış maddi ve manevi öğelerden oluşmuş bir koleksiyon olarak görülüyordu. Son olarak üçüncü anlamıyla "gelenek" bir sosyal sınıfı temsil eden bir unsur olarak tanımlanıyordu ki, bu anlamı tartışmanın ana maddesini oluşturuyordu. Bir öncekinde olduğu gibi burada da bir başka kavram karşımıza çıktı: Toplumsal sınıf kimliği. Bu üçüncü anlam, bir sınıfın tipik özelliklerini, karekterini, emsalsizliğini gösteren tüm öğelere değiniyordu.