Samet DOYKUN
Âşıklık geleneği içerisinde 16. yüzyıldan beri birçok âşık yetişmiştir. Âşıklar, eserlerinde başta aşk olmak üzere hemen her konuyu ele alıp eserlerinde işlemişlerdir. Bu konulardan biri de dış dünyanın işlendiği tabiat olmuştur. Tabiat, özellikle 19. yüzyıla kadar sanat ve edebiyat eserlerine dâhil edilmemiş ve “çirkin” sayılmıştır. 19. yüzyıldan sonra ise başta İngiltere’de olmak üzere pek çok ülkenin sanat ve edebiyat eserlerine girmeye başlamıştır. Türk edebiyatına gelindiğinde ise başta klasik edebiyat ürünlerinde ele alınan tabiat unsurları, soyut ifadelerle ve genellikle sevgili tasvirleri için kullanılmıştır. Akabinde âşık şiirinde de kullanılmaya başlanan tabiat unsurları söz konusu kullanımdan ziyade somut olarak ele alınmıştır. Âşıklar eserlerinde sevgiliyi anlatırken tabiat unsurlarından yararlanmış ve daha sonra tabiatı doğrudan şiirin konusu yaparak aktarmaya, anlatmaya başlamıştır. Âşıklık geleneği içerisinde geleneğin başladığı yüzyıldan itibaren var olan görme engelli âşıklar da tabiatı eserlerinde işlemişlerdir. Görme engelli âşıklar görme yetilerini hayatlarının bir döneminde kaybetmelerine veya doğuştan görme engelli olmalarına rağmen tabiatla ilgili eser vermeleri oldukça dikkat çekicidir. Bu çalışmada görme engelli âşıkların tabiatı nasıl algıladıkları ve görmeden nasıl anlattıkları konusu âşıklardan derlenen şiirler ve yayınlanan eserler üzerinden tespit edilip değerlendirilmeye çalışılmıştır. Bu çalışma sonucunda doğuştan görme yetisi olmayan ve gözlerini sonradan kaybeden âşıkların, tabiatı kendi iç dünyalarında kurdukları tabiat algısıyla ya da gelenekten beslenerek eserlerine yansıttıkları tespit edilmiştir.
Anahtar kelimeler: Âşık, Engelli, Körlük, Tabiat, Doğa