Adem KAYA
Anlatma esasına dayalı türler ait olduğu toplumun siyasi, sosyal, ekonomik ve dini unsurlarını bünyesinde barındıran, geçmişin bilgi ve tecrübesini günümüze taşıma işlevini üstlenen, farklı yöntemler kullanılarak çözümlenmesi gereken sembolik anlamlar yüklü eserlerdir. Merkezinde kolektif bilinçdışının bulunduğu arketipsel sembolizm, edebî eserlerin çözümlenmesinde kullanılan yöntemlerden biridir. Jung, arketiplerin tüm insanlarda görülen müşterek yapılar olduğunu ve ilk insandan bu yana tüm bilgi ve deneyimleri kapsadığını savunur. İnsanoğlu, yüzyıllar boyunca biriken bu bilginin varlığından çoğu zaman habersizdir. Nötr durumda olan bu yapıların harekete geçmesi için bir tetikleyiciye ihtiyaç vardır. Bu itici kuvvet olmadan arketiplerin algılanması mümkün değildir. Halk hikâyeleri onu meydana getiren milletlerin kültür geçmişini bünyesinde barındıran ve gelecek nesillere aktarılabildiği ölçüde varlığını sürdürebilen ürünlerdir. Sözlü kültürün gelecek nesillere aktarılması görevini yüzyıllar boyunca âşıklar üstlenmiştir. Ellerinde sazlarıyla diyar diyar dolaşarak sözlü kültür mirasını gelecek nesillere aktarmakla kalmayıp bu ürünlerin korunması için de yoğun çaba harcamışlardır. Dede Korkut’tan Âşık Şenlik’e bütün bir âşıklık geleneği hazinesinin günümüz âşıklarının kaleminde yeniden şekillenmiş halleri olan halk hikâyelerinin kolektif bilinçdışının ürünleri olan arketipler vasıtasıyla değerlendirilmesi son derece önemlidir. Bu çalışmamızda Âşık Günay Yıldız’ın Avcı Mustafa İle Şahnizer Sultan Hikâyesi, J.Campbell’in “Kahramanın Sonsuz Yolculuğu” kitabında bahsettiği ayrılma- erginlenme ve dönüş aşamalarını içerisinde yer alan yüce birey, gölge, persona ve anima/animus arketipleri esas alınarak değerlendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Jung, arketip, sembolizm, halk hikâyesi, kolektif bilinçdışı.