Nodar MIRAZANASHVILI
Manana MICHITASHVILI
İsim verme ve lakap takma bütün toplumlar ve kültürlerde insanın yaratılışı ile ortaya çıkmıştır. İsimler, toplumdan toplama değişmekle birlikte genellikle kişilerin birinci derecede yakınları tarafından verilirken lakaplar kişilere arkadaşları veya çevresi tarafından verilir. Bu sonradan isimlendirme, bir taraftan kişinin karakterini, toplumdaki konumunu, yaptığı işi, çevresiyle ilişkisini, etnik kökenini yansıtırken diğer taraftan lakabı verenlerin de kişiye bakışını, ona verdiği değeri, toplum içindeki gördüğü konumu veya görmek istediği konumu ile bu çevrenin sosyal ve kültürel durumu gibi özellikleri de yansıtır. Bazı isimler ve lakaplar insanları ve toplumu yönlendirmek amacıyla konmuştur, bazıları ise yaptığı kötü bir iş ve yanlıştan dolayı yergi amacı taşır. Bazıları tarihi özellikler taşır ve hem kişiye hem çevresine unutulmaması gereken tarihe veya tarihi şahsiyetlere vurgu yapar, bazıları sadece geleneğin gereği konmuştur ama altından bir milletin miti çıkar. Bu isim ve lakapların özgün şeklinde bulunan veya sadece kullanımda eklenen ekler de dil incelemesinde önemlidir. Koyan kişinin isim koyduğu ve lakap taktığı kişiye olan yakınlığı, bakışı, verdiği değer sezilir. Bazılarında toplumun başka toplumlarla ilişkisi, ilişkinin yönü ve derecesi görülür. Toplumların aynası olan edebi eserde ise durum aynı olmakla birlikte biraz farklılık arz eder. Edebi eserlerdeki kişilerin lakapları, bir taraftan bahsettiğimiz özellikleri yansıtırken diğer taraftan yazarın dönem, kişiler, kişilerin edebi eserdeki diğer kişilerle ilişkisini hatta yazarın siyasi, sosyal ve edebi bakışını da yansıtır. Bu gerçekler dikkate alınarak Beksultan Nurjekeulı’nın “Ey, Dünya Ey!” romanında kullanılan lakaplar ve isimler ele alınmış, lakap ve isimler dışında bu konuyla ilişkili olarak kişilerin yakınlarının isimlerini kullanırken yaptıkları tasarruf ve değiştirmeler de incelenmiştir.
Anahtar kelimeler: Lakap takma, isimlendirme, isim koyma geleneği, 1916 Kazak Katliamı, göç.