Vedi AŞKAROĞLU
Dünyanın yaşadığı en önemli ve en geniş kapsamlı savaşlara, Stalin, Hitler, Mussolini gibi milyonlarca insanın öldürülmesi, soykırımlar, sürgünler gibi trajik ve insanlıkdışı uygulamaları ortaya koyan diktatörlerin ortaya çıkışına tanıklık eden 20. yüzyıl bir bakıma şiddet ve diktatörlük çağı olarak da adlandırılabilir. Küresel güçlerin pazar arayışı doğrultusunda, ekonomik krizlerden bir çıkış olarak gördüğü ve dünyanın görece geri kalmış coğrafyalarının karşıt ideolojiler doğrultusunda parçalandığı, Soğuk Savaş döneminin öncesi ve sonrasında ülkelerin ve aynı ülkelerde farklı odakların birbirlerine düşman kesildiği bu dönem, insanlığın ve birliğini sağlamaya çalışan her bir topluluğun geleceği açısından önemli çözümlemeler yapmayı zorunlu kılmaktadır. Şiddetin ardında yatan ana unsurlardan en önemlileri insana dair olan ilkellik güdüsü, açgözlülük ve sınırsız güç istekleridir. Edebiyat öznelinde, ilkel insan doğasının ve sınırsız güce susamış insanın işlendiği pek çok eser mevcuttur. İngiliz romancı Joseph Conrad, daha dünya savaşları yaşanmadan önce yazdığı Karanlığın Yüreği romanında, emperyalist amaçlarını uygarlık maskesi ile örten Batı'nın genel görüngüsünü bireysel düzlemde Kurtz karakteri ile ortaya serimlerken; diğer bir İngiliz yazar George Orwell, hayvan figürleri kullanarak yazdığı Hayvan Çifliği'nde Bolşevik devrimini insan doğası ve diktatörlüğün kurulma aşaması biçiminde domuzların kişileştirilmesi yoluyla aktarır. Bu çalışmada, Hayvan Çiftliği ile Karanlığın Yüreği romanlarının, ilkel insan doğası ve diktatörlüğün kurulması açısından karşılaştırmalı bir çözümlemesi yapılması amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: İlkellik, İnsan Doğası, Diktatörlük, Hayvan Çiftliği, Karanlığın Yüreği.